METAFİZİK FELSEFE VE DİN










Bilim ve sanat her zaman belli bir felsefeden beslenerek ortaya çıktığı gibi, yapılan her felsefe de belli bir metafizik alanından beslenerek ortaya çıkar. Metafizik felsefenin bir alanı olarak da ele alınabilir, fakat bu felsefenin metafiziği kapsadığı anlamına gelmez. Gerçekte metafizik felsefeyi kapsar ve bu iddiamın doğruluğunu anlamanın en açık yolu, felsefe ve metafizikten hangisinin diğerinden bağımsız bir şekilde kendi başına var olabildiğine bakmaktır: Felsefi bir düşünce oluştururken, kaçınılmaz olarak aynı zamanda metafiziksel bir düşünce içerisindeyim. Fakat felsefi bir düşünce sürecine hiç girmesem de sadece metafiziksel bir düşünceye sahip olabilirim. Örneğin, özgürleşmenin bireysel mi yoksa toplumsal bir süreç mi olduğu şeklindeki felsefi tartışmaya hiç girmesem de, “özgürlüğü” salt metafiziksel bir kavram olarak da algılayabilir ve üzerine felsefi olmayan serbest bir şekilde düşünebilirim. Ama metafiziksel “özgürlük” kavramına sahip olmasaydım, bunun üzerine felsefe yapmam da mümkün olamazdı. Bu yüzden felsefe yapmak demek, mühendislerin fiziksel doğayı kullanarak onun üzerinde disiplinli bir şekilde çalışmaları gibi, doğal metafiziksel düşünce alanını sistemli bir şekilde işlemek demektir.

Metafizik hep var olmuş ve var olacak olan saf düşünce alanıdır. Ve sadece felsefenin değil, dinin de ortaya çıktığı alandır. Metafiziksel alandan sistemli düşünceler oluşturulduğunda felsefelerin ortaya çıkması gibi, bu alandan çıkan inançlar kullanılarak sistemler oluşturulduğunda ise dinler ortaya çıkar.

Dinler çoğu insanın tanımladığı gibi birer inanç değillerdir, onlar inanç sistemleridir, ki dinleri dogmatik yapan şey de budur. Sanılanın aksine bir düşünceyi dogmatik yapan şey inanç içermesi değildir, zira objektif bir alan olduğu kabul edilen bilim de dahil bütün alanlar mutlaka birçok inanç içerirler. Örneğin bilim doğayı deney ve gözlem yoluyla anlayabileceğine inanır. Bunun da ötesinde bir doğanın var olduğuna inanır. Fakat dinden farklı olarak, bu inançlarını kendisini destekleyecek kanıtlara dayandırır. Dinleri dogmatik yapan şey ise, bir inancın temelini başka bir inanca dayandırması ve onu da başka bir inanca dayandırmasıdır; böylece insanın zihni, hiçbir mantıksal kanıta dayanmaya ihtiyaç duymayan bir inanç sisteminin içinde çırpınıp durur.

Fakat dinleri güçlü yapan şey, bu metafiziksel düşünce alanındaki spiritüelliği dogmatik bir yolla da olsa içeriyor olmasıdır. Felsefe yoluyla bunu yapmak zordur, çünkü spiritüelliğin boyutsal düşünce yapısının kompleksliğini mantıksal olarak ele almak zordur. Bu yüzden daha “mantıklı” olan birçok insanın varlığın metafiziksel tarafını reddedip, popüler olarak bir maddeci-ateist olmayı tercih etmesinin sebebi budur. Çünkü reddetmek anlamaya çalışmaktan kolaydır. Diğer kolay olan yol ise, manevi olarak algılanan her şeye düz bir şekilde inanmaktır ki çoğu insan bu yolu seçer: manevi bir şey hissederler ve onu anlamaya çalışmak yerine ona dair inançlar geliştirirler. İşte benim yapmaya çalıştığım şey olan “spiritüel felsefe” tam da bu noktada en karmaşık ve zor olanı yapmaktır: manevi olanı reddetmeden, ama onu bir inanç sistemine de dönüştürmeden, felsefi olarak onun içine girme cesaretini göstermek...

Yorumlar