İDEA NEDİR?
Varlık nedir? Varlık var olanlardır. Peki var olanlar nedir? Var olduğunu söylediğimiz şeylerdir. Peki var olduğunu söylediğimiz şeyler nelerdir? Örneğin dünya vardır, ben varım, insanlar ve ağaçlar vardır.
Öncelikle var olanın ne olduğunu sormak ile neyin var olduğunu sormanın birbirinden farklı sorular olduklarını belirtmek gerekiyor. Neyin var olduğu sorusu var olanlara dair örnekler sıralanarak cevaplanabilir; insanların ve ağaçların var olduğu söylemek gibi. Ama varlığın ne olduğu sorusu bundan farklı bir şeyi sorar. Birinde var olanlara dair örnekler sorulurken, diğerinde (yani varlığın ne olduğu sorusunda) bu var olan şeylerin var olması bakımından ne olduğu sorulur. Yani “Onları var eden şey nedir?” diye soruyoruz. Onlara var olma özelliğini veren şey nedir? Çünkü bütün bu şeylerin (dünya, ağaçlar, insanlar vs.) hepsi vardır, ama onların hepsinin var olmasını sağlayan özellik olan “var olma”nın kendisi onlardan farklı bir varlığa sahiptir. Yani var olan şeylerle varlığın kendisi farklı varlıklardır. Varlık bir ideadır, diğerleri ise bu ideadan var olma özelliğini alarak var olan varlıklardır.
Bu problem Varlık Felsefesinin (bu alana Ontoloji veya Metafizik de denilir) temel konusudur ve şimdi varlık ideasının ne olduğunu araştıracağız, ama eğer ideanın ne olduğunu bilmiyorsak tartışmamızı ilerletemeyiz. O halde önce idea derken ne demek istediğimi açıklamalıyım. Ama bunun için size bazı sorular sormam gerekiyor.
Dışarda gördüğümüz fiziksel cisimlerin var olduğunu düşünüyor musunuz? Örneğin bir taş, bir ağaç, bir ev... Evet tabii ki bunlar vardır. Peki zihninizin var olduğunu düşünüyor musunuz? Yani eğer zihniniz yoksa zaten bu cisimleri nasıl algılayabilirdiniz ki? Hatta bu tartıştığımız konuyu bile şu an okuyamıyor, düşünemiyor olurdunuz. Yani hem cisimler hem de zihnimiz vardır. Peki zihnimiz bu cisimleri algılar değil mi? Eğer zihnimiz cisimleri algılamıyor olsaydı cisimlerin varlığını zaten bilemezdik, çünkü algılayamadığımız şeyin varlığından haberimiz olmazdı. Peki zihnimiz bir cismi nasıl algılar? Ya da bir şeyi algılamak nedir? Örneğin bir ağacı nasıl algılarız? Ağaca baktığımız için mi onu algılarız? Yoksa bir ağacı algılamak ona bakmaktan daha fazlası mıdır?
Bakmak ve algılamak arasındaki fark nedir? Görmek bakmak mıdır? Ne olduğunda bir şeye “bakıyorum” deriz, ne olduğunda “görüyorum” deriz? Bakmak bir şeyi görmek için o şeye gözlerinizi çevirmenizdir. O şeyden yansıyan ışığın gözlerinizden içeri girmesi ve beyninize ulaşmasıdır. Ama görmek bundan daha fazlasıdır; görmek sadece bakmak değildir, aynı zamanda bakılan şeyi algılamayı da ifade eder. Bir şeyi görüyor olmamız aynı zamanda o şeyi algıladığımız anlamına gelir. Ama bir şeye bakıyor olmamız aynı zamanda onu algıladığımız anlamına gelmez. O halde görmek bakmak ve algılamanın toplamıdır. Eğer bir şeyi görmek sadece gözlerimizin o şeyin ışığını alması olsaydı kameraların da cisimleri gördüğünü söylerdik, ama öyle demiyoruz. Kameralar da bir cisme bakar ve onun görüntüsünü alır, ama onu algılayamayacağı için göremez.
Bir şeye bakıp da onun görüntüsünü alabilmek için gözlere, sinir sistemine ve beyne ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. Kameralarda da teknolojik olarak bu sistem vardır, ama onlarda cisimleri algılayacak olan sistem yoktur. O halde aynı soruya geri döndük: Bir kameradan farklı olarak zihnimiz bir cismi ya da bir şeyi nasıl algılar? Algı nedir?
Ne yaptığımızda bir şeyi algıladığımızı söyleriz? Örneğin bir ağaca baktıktan sonra onun bir ağaç olduğunu algıladığımızda, yaptığımız şey onun, yani baktığımız varlığın bir ağaç olduğunu tanımlayabilmiş olmamız değil midir? Yani zihinsel olarak tanımlayabildiğimiz şeyi algıladığımızı söyleriz. O halde algılamak bir varlığı zihinde tanımlamaktır. Buradan da şu sonuç çıkar ki zihnimizde bir takım tanımlar vardır, biz baktığımız şeylerin bu tanımlardan birine uyduğunu farkettiğimizde onu algıladığımızı söyleriz. Söz gelimi şu bir ağaçtır, şu bir evdir, şu da bir kedidir. Çünkü bu şeylerin varlığı bizim daha önceden “ağaç, ev, kedi” diye isimlendirdiğimiz şeylerin özelliklerini içermektedir. Buradan da şöyle bir sonuç çıkar ki bizim zihnimizde dışarda gördüğümüz cisimlerden ayrı varlıklar vardır, bunlar “tanım” dediğimiz kavramlardır ve zihnimizdeki bu tanımlar sayesinde biz dışardaki cisimleri algılayabiliriz.
Cisimler dış dünyadaki fiziksel varlıklardır, ama tanımlar iç dünyamızdaki zihinsel varlıklardır. Bu zihinsel varlıklar olmadan bir şeyi algılamak mümkün değildir, çünkü zihnimiz cisimleri ancak bu tanımlara benzetebilmesi yoluyla algılayabilir. Eğer tanımlar olmasaydı zihnimiz varlıkları neye göre ve neyi referans alarak algılayabilirdi ki?
Eğer tanımın gerekliliğini anladıysak, şimdi sormamız gereken soru tanımın ne olduğudur? Bir şeyin tanımı nedir? Örneğin “ağaç” bir tanımdır. Dış dünyada baktımız cisimlerden bazılarına “ağaç” deriz, çünkü bizim ağaç tanımımıza uyar. Ya da “ev” bir tanımdır. Yine dış dünyada gördüğümüz cisimlerden bazılarına “ev” deriz, çünkü bizim ev tanımımıza uyar. Peki bir ağacın varlığını ele alalım, dış dünyada gördüğümüz bir cisim olan ağaç ile zihnimizdeki “ağaç” tanımının ikisi de sonuç olarak ağacın varlığı değil midir? Ama ilginç olan ikisi aynı varlık değildir. Cisim olan ağaç ile tanım olan ağaç farklı varlıklardır. Öncelikle biri fiziksel bir varlık olmasına karşın diğeri zihinsel bir varlıktır. Diğer taraftan cisim olarak birçok ağaç vardır; gerçekten dış dünyada saymakla bitmeyecek kadar çok ağaç vardır; fakat tanım olarak yalnızca bir tane ağaç vardır. Başka bir fark ise cisim olan ağaç veya ağaçlar ile tanım olan ağaç şekilsel/biçimsel olarak da aynı değildir: Biz tanım olarak gövdesi, kökleri, yaprakları, dalları vs. olan her cisme “ağaç” deriz, fakat cisim olan ağaçların her biri temel olarak bu özelliklere sahip olsa da hiçbiri birbirinin aynı değildir (örneğin hepsi ağaç olmasına rağmen biri meşedir, diğeri çamdır; biri uzunken diğeri daha kısadır; biri yaşlıyken, diğeri daha gençtir; hepsinin kokusu, pürüzlülüğü, genişliği ve daha birçok özelliği birbirinden farklıdır). Yani tanım olan ağaç zihinsel bir varlık, cisim olan ağaçlar ise fiziksel varlıklardır; tanım olan ağaç tektir, cisim olan ağaçlar çoktur; tanım olan ağacın belli bir özelliği vardır, cisim olan ağaçların ise hepsi birbirinden farklıdır.
Peki tanım olan ağaç nerden ortaya çıktı? Yani biz herhangi bir şey için bu tanımlara zihnimizde nasıl sahip oluyoruz? Tanımları biz mi üretiriz, yoksa tanımlar kendiliğinden zihnimizde var mıdırlar?
Tanımların kendiliğinden zihnimizde var olduğunu düşünmek saçma olurdu. Çünkü düşünün ki zihnimizde kendiliğinden ağaç, ev, insan vs. için tanımlar olsun. Bu tanımların bu tanımlara karşılık gelen cisimler olmaksızın zihnimizde kendiliğinden bulunmalarının hiçbir anlamı olmazdı. Cisim olan ağaç olmaksızın bir ağaç tanımının ne anlamı var ki? Ama eğer bu tanımları dış dünyadaki cisimlere bakarak bizim zihinsel olarak ürettiğimizi düşünürsek, bu durumda bu tanımlara sahip olmamız hem anlamlı olur hem de bu tanımların nasıl ortaya çıktığının da mantıklı bir açıklaması olur. O halde tanımları a priori değil de empirik bir bilgi türü olarak kabul etmeliyiz (yani zihnimizde önceden bulunan türden değil de duyularımız aracılığıyla sonradan elde ettiğimiz bilgi türü olarak kabul etmeliyiz).
Tanımın empirik olduğunu ve zihinsel olarak ürettiğimiz kavramlar olduğunu anladıysak, şimdi sormamız gereken soru şudur: Tanımları nasıl üretiriz?
Bir tanımın yapısına bakalım. Tanım bize bir şeyin özelliklerini verir (bir şey derken de cisimleri düşünelim, çünkü tartışmamızın odaklandığı nokta cisim ve tanım arasındaki ilişkidir). Ama tanım bir cismin hangi özelliklerini verir? Bütün özelliklerini mi yoksa bir kısmını mı? Bir ağacın tanımı bir ağaç cisminin tüm özelliklerini mi içerir yoksa sadece bir kısmını mı? Tüm özelliklerini içermediği gayet açıktır, çünkü tanım olan ağaç ile cisim olan ağaçların özelliklerinin sadece temel olarak aynı olduğunu söylemiştik. Söz gelimi uzun ağaçlara da kısa ağaçlara da “ağaç” deriz, çünkü hepsi bir ağacın sahip olması gereken temel özelliklere (gövdeye, köklere, dallara, yapraklara vs. sahip olması özelliklerine) sahiptir. Biz bu temel özellikleri içerdiğini fark ettiğimiz tüm cisimlere (diğer birçok özelliği farklı olsa da) “ağaç” deriz. Böylece bir “ağaç” tanımı üretiriz. Aynı şekilde ev, insan, yol, dağ, kuş vs. için de bu yolla tanım üretiriz.
Demek ki duyu organlarımız ile dış dünyaya bakıyoruz ve dış dünyada belli başlı özellikler gösteren bir cisim veya olgunun olduğunu farkediyoruz. Onlardaki bu temel özelliklere göre zihnimizde onlar için tanımlar üretiyoruz ve bir de bu tanımlar için onlara birer isim veriyoruz. İsim, bir tanımı ifade etmek için konuşurken çıkardığımız sestir veya o tanımı yazarken yazdığımız harflerden oluşan kelimedir. O halde bir varlığın cismi ve tanımı dışında bir de ismi vardır. Örneğin hem fiziksel olan ağaç hem kavramsal olan ağaç hem de ses veya kelime olarak isim olan ağaç vardır.
Araştırmamızın bizi sürüklediği yeni soru ise şu: Cisimlere tanım vermemizi sağlayan bu temel özellikleri nasıl farkediyoruz? Ağaç örneğinden devam edelim. Bazı cisimlere “ağaç” dememizin nedeni bu cisimlerin gövdeye, dallara, yapraklara, köklere sahip olması şeklindeki özellikleri gösteriyor olmalarıdır. Peki bu özelliklerden birini ele alalım: Bir cismin bir gövdeye sahip olduğunu farkedebilmek için öncelikle gövdenin ne olduğunu bilmemiz gerekmez mi? Ya da bir cismin dallara sahip olduğunu farkedebilmek için öncelikle dalın ne olduğunu bilmemiz gerekmez mi? Yani demek ki bizim bir ağaç tanımına sahip olmamız için önce bir gövde ve dal tanımına da sahip olmamız gerekir. Yine benzer şekilde “gövde” belli başlı özellikleri gösteren cisimlere verdiğimiz bir tanım değil midir? Gövde demek bir cismin parçalarını bir arada tutan toplu kısım demektir. Aynı şekilde gövdeyi bilmek için de “cisim, parça ve tutmak” kelimelerinin ifade ettiği tanımları bilmemiz gerekir. Bu mantıkla devam edersek, yani her tanımın içeriğindeki tanımları ve o tanımların da tanımlarının içeriğini incelersek sonuç olarak dış dünyada bulunmayan bir takım kavramlara ulaşırız. İşte böylece tartışmamızın en can alıcı noktasına geldik.
Bir ağaç tanımı için gövde, gövde tanımı için de cisim tanımına ulaştık. Peki cisim nedir? Cisim üç boyutu (eni, boyu ve derinliği) olan bir varlıktır. Yani cismin tanımını bilmek için de “boyut ve varlık” tanımlarını bilmeye ihtiyacımız var. Boyut ve varlık ise dediğim gibi aslında dış dünyada bulunmayan bir takım zihinsel/kavramsal varlıklardır.
Bir ağaç için ulaştığımız bu sonuç dış dünyadaki diğer bütün varlıklar için de geçerlidir. Çünkü dış dünyada fiziksel olarak algıladığımız bütün varlıkların her biri sonuç olarak birer cisimdirler ve cismin tanımı için de gösterdiğim nedenden ötürü kendileri birer cisim olmayan zihinsel/kavramsal varlıkları bilmemiz gereklidir. Ve biz bu kavramları (yani varlık ve boyut gibi kavramları) empirik olarak, yani dış dünyadan duyu organlarımız vasıtasıyla elde etmiyoruz, onlar zaten zihnimizde içsel ve önsel olarak, yani a priori olarak vardırlar. Ayrıca biz ancak bu kavramlar sayesinde dış dünyadaki cisimleri tanımlayabiliriz. Çünkü bir ağaç, bir ev, bir insan, bir taş veya başka herhangi bir cismi bu temel kavramlara göre, yani bu temel kavramların özelliklerini taşıdıklarını farketmemize bağlı olarak tanımlarız.
İşte burada tanım dediğimiz şey felsefi bir terim olarak tümel, tanımını yaptığımız herhangi bir şey ise tikeldir. Tümeli kendisine göre ürettiğimiz kavramlara ise idea denir.
Herhangi bir şey hakkında o şeyin ismini kullanarak konuşuruz. İsmin ise tanımı ifade eden ses veya kelime olduğunu söylemiştik. Tanım, yani tümel ise tikellere bakarak, tikellerdeki özsel özellikleri farketmemiz yoluyla ürettiğimiz kavramlardır (bunu önceki bir yazıda açıklamıştım). Tikellerdeki özsel özellikleri ise şimdi açıklamasını yaptığımız gibi, zihnimizde bulunan idealara uydukları için farkederiz. Söz gelimi bir cismin derinliği düzleminden daha az olduğu için onu yassı olarak tanımlarız. Sonra bu yassılık özelliğini bazı cisimlerde görürüz ve onlara diğer özelliklerine de bağlı olarak örneğin duvar, halı veya kapı deriz (çünkü duvar, halı ve kapıda bu yassılık özelliği vardır, ama örneğin bir binanın bir kenarı diğerine göre çok dar değilse onda bu özellik yoktur). Ama yassılığın ne olduğunu cisimlere bakarak öğrenmeyiz, yassılığın ne olduğunu zihinsel olarak biliriz (çünkü yassılık kavramı en, boy ve derinlik kavramlarından çıkan bir kavram ve bu kavramlar da nokta, doğru, düzlem ve boyut kavramlarından çıkan kavramlardır, bu kavramlar ise tamamen soyuttur, matematikseldir ve zihnimizde bulunurlar). Böylece cisimlerde bu özellikleri (yani ideaları) gördüğümüz için onları tanımlayabiliriz, yani tümelleri üretiriz. O halde idealar olmasaydı tümeller de olamayacağı için tümelleri ifade eden isimler de olamayacaktı; bu durumda idealar olmasaydı herhangi bir şey hakkında konuşmamız bile mümkün olamazdı, çünkü bir şeye isim vermek mümkün olamazdı (veya isim versek bile bu isimler hiçbir anlam ifade etmeyecekti).
Bu durumda önceki örnekte dediğimiz gibi ağaç tanımını dış dünyaya bakarak üretmiş olabiliriz, ama ağacı tanımlamak için gerekli daha temel kavramları tamamen soyut kavramlar olan idealara bakarak üretiriz. Yani varlıklar idealardan pay aldıkları için onları tanımlayabiliriz. Bu durumda bazı kavramlar empiriktir, bunlar tümellerdir; bazıları ise a prioridir, bunlar ise idealardır.
Böylece önceki yazılarda kullandığım tümel, tikel ve idea terimlerinin ne olduğunu daha ayrıntılı bir şekilde görmüş ve açıklamış olduk.
Yorumlar
Yorum Gönder